Dua mı, Emir mi? Tevekkül ve Edep Arasında Bir İnceleme
Dua, İslam’ın en samimi ibadetlerinden biridir: Kulun Rabbine yönelişi, kalbin derinliklerinden kopan bir yakarıştır. Ne var ki günümüzde kimi pratiklerde dua, sanki Yaratıcı’ya “emirler” sıralamak, “sipariş vermek” anlamına gelecek şekilde kullanım kazandı. Vaiz kürsülerinden avazı çıkana kadar bağırarak edilen yakarışlar, “Bana bunu ver!”, “Bana şunu nasip et!” türünden talepler, edebî sınırları zedeleyen bir yaklaşım sergiliyor. Oysa dua, teslimiyet, sabır ve eylemle iç içe düşünülmeli; “Ekeceksin ki biçeceksin” düsturu ilişkisinde değerlendirilmelidir.
1. Dilbilimsel Boyut: Emir Kipi ve Edebi Tezârru
Arapça’da dua, “yâtevekkelūn” kökünden ziyade “yad‘ûn” (çağırmak, yalvarmak) kelimesiyle karşılanır. Ayetlerde dua metinleri bazen emir kipinde (“İmdadını gönder!”, “Hükmet!”) yer alsa da bu, Allah’ı zorlamak değil, aradaki yakınlığı ve samimiyeti yoğunlaştıran bir edebî üsluptur.
Kur’ân’da “Rabbinize içten ve gizlice yalvarın” (A’râf 7/55) buyrulur; “gizlice” ifadesi, yüksek sesle bağırarak edebi huzuru bozmanın yanlışlığına işaret eder.
2. Fıkhî Boyut: Dua Adabı ve Sınırları
Adab: Dua öncesinde abdest, kıbleye yönelme, el açma, hamd‐selâtûn‐amin düzeni, sessiz ve kalpten gelen yakarış…
Edep kuralları: Peygamberimiz (sav), yüksek sesle çığırarak dua edenlere “Allah’ı duyan ve işiten bir Rabb’e karşı kendinize merhamet edin” demiştir. Fazla sesle ve gösteriş amaçlı dualar, edebe aykırıdır.
Sabır ve içtenlik: Dua edenin kalbi huzurla dolmalı, sabırsızlıkla sürekli sonuç bekleme hali terk edilmelidir.
3. Felsefi Boyut: Sebep–Dua Dengesi
Hadiste sorulur: “Deveyi bağlayıp sonra Allah’a güveneyim mi, bağlamadan mı?” Peygamber (sav) “Bağla da tevekkül et!” buyurarak, tedbir + dua formülünü vurgular.
“Ekeceksin ki biçeceksin” anlayışı, fiil (çaba) ile dua arasında kopmaz bir bağ olduğunu gösterir. Depreme karşı yapılarını güçlendirmeden, “Allah’ım bizi koru” demek; elini taşın altına koymamak, dualaşı emir vermek anlamına gelir.
4. Toplumsal Boyut: Dua ve Sorumluluk
İslam, kulun yalnızca nefsiyle değil toplumuyla da ilgilenmesini emreder. Kur’an’da, takva sahibi kimseler; yakınına, yetime, yoksula ve yolcuya yardım edenler olarak tanımlanır.
“Allah’ım ülkemizi koru” derken, birey ve devlet olarak deprem yönetimi, altyapı, sağlık ve eğitim önlemlerini almak görevimizdir. Duayı, sosyal sorumlulukla beraber yürüttüğümüzde gerçek anlam kazanır.
5. Dua ve Kader İlişkisi
Dua ettikten sonra “kader”le açıklama, Allah’a iftiradır. Kader, ilahi irade çerçevesinde insan tercihi ve çabasını da gözetir. Şûra Suresi’ne göre, musibetlerin çoğu “kendi ellerimizin eseridir.”
Hakiki tevekkül, duayı sunmak, sonucu Allah’a bırakmak ve yine de elinden geleni yapmaya devam etmektir.
Sonuç ve Öneriler
1. Edep: Dua ederken tevazu, sessizlik ve kalp huzurunu koruyalım.
2. Sebep: Çabayı ihmal etmeyelim; dua öncesi tedbiri alalım.
3. Tevazu: Emir kipi edebî bir yoğunluk aracıdır; Rabbimizin azametini zorlamayı amaçlamaz.
4. Toplumsal Sorumluluk: Dua ile sosyal hizmeti, yardım gönüllülüğünü birleştirelim.
5. Kader ve Tevekkül: Dua ile kaderi bahane etmeden, hem çalışmaya hem teslimiyete sarılalım.
Dua, “sipariş listesi” değil; edep, çalışma ve tevekkül üçgeninde yükselen bir kulluk ve teslimiyet sanatı olarak yeniden kavranmalıdır.